Bu Blogda Ara

1 Nisan 2012 Pazar

Şiir Ticareti Bağlamında Küçük İskender



Bu Defa Çok Fena hakikaten

Mesele şiir olunca aslında iyi şiir okumaktan başka çaremiz yoktur. İyi şiir okursun ve ilham alabilirsen yazarsın. İlham verebilen şiir, iyi şiirin bir özelliğidir zaten. Şiirin ne olduğu belli olmasa bile ne olmadığı az çok bellidir. Bir mekânda o an yazılan şiiri incelediğimizde hangi tür şiirin iyi olduğunu, hangi şairlerin başı çektiğini azıcık bir dikkatle ortaya koyabiliriz. Şimdi koyamazsak bile bir iki kuşak sonra ortaya konacaktır bu gerçek. İkinci Yeni’nin, ortaya çıktığı 50’li yıllarda değil, 80’lerden sonra benimsendiğini bir kez daha belirteyim yeri gelmişken. İkinci Yeni güzel bir kaynak. Elbette modası da geçmiş bir şiirdir. İkinci Yeni’nin ne aşılması gereken bir “baba”, ne de şiirin aslı ve özü olduğuna inanıyorum. Bu kadar büyütmemek lâzım. İkinci Yeni hoştur diyip geçmek lazım. İkinci yeniden sonra problemli bir 80 kuşağı ve nihayetinde 80 sonrası bir şiir var. Uzun uzun tasnif edip can sıkmak istemiyorum. Konuma döneceğim. 80 kuşağı şairlerinden sayılabilecek küçük İskender ortaya çıktığı yıllarda (80-90) arası güzel bir çıkış yapmış. Gözlerim Sığmıyor Yüzüme sadece sol çevrelerce değil, İslamcılar tarafından da olumlu karşılanmıştır. Şimdi burada küçük İskender’in peşinde düşmeye, dergilerdeki macerası için kütüphaneye kapanmaya, hakkında yazılanlara tek tek bakmaya gerek yok. Akademisyen değiliz çok şükür. Elimizde onun Sel Yayıncılık tarafından Kasım ayında basılan Bu Defa Çok Fena adlı şiir kitabı var. Kitap aynı ay içerisinde 3. baskısını gerçekleştirerek yaklaşık 5.000 kişiye ulaştı. Normal bir şiir kitabının yaklaşık 40 katı kadar satmış gözüküyor.

Evvela bütün samimiyetimle söylemek isterim ki küçük İskender’in yazdığı metinler birer şiir değil, manzumedir. Günümüz şiirinin çok gerisinde metinlere imza atmış hazret. Kendini her fırsatta marjinal şair olarak pompalayan, eşcinselliği gözlere gözlere sokan, uyuşturucu bağımlısı olduğu imajını vermekte bir beis görmeyen bir insandan daha fazlası beklenemez çünkü. Sanatla boşalamayan insanın kaderidir hayatla boşalmak. Neyse; şiire dönelim: küçük İskender’in şiir problemleri nelerdir. Sonrasında da ortaya çıkan metinler hangi şahıslar tarafından piyasaya pazarlanmaktadır.

Seslendirilmek üzere şiir yazmak:
İskender, düzenli aralıklarla gerçekleştirdiği şiir gecelerinde okunması için şiir yazmaktadır. Şiire günlük konuşma dilinin ustaca sızmasından bahsetmiyorum. Tam tersine Bedirhan Gökçe tarzı “ritimli” bir manzume dilinden bahsediyorum. Yoksa dille problemi olan bir insan şu metinleri “şiir” diye yazabilir mi?

Susmak, tanrıya da bir gün kitap ineceğine inanmak gibi! (s.9)
Devasa duman ve ecel arasında, bitmiş bir aşk gibi kayboldu (s.9)
Oturup tanrının kesik kesik öksürmesini bekledik (s. 10)
Çatıya gel gece, şişe şişe alkol dökeceğim şehre (s.12)
2009 yılında İstanbul’da Leonard Cohen’i canlı dinlemek (s.18)
Ben aşkımı o beni hiç sevmedi diye sevdim galiba (s.19)
Bana dildodan başka ne alırsan al (s.20)
Tüketilmiş aşklar ele geçirilecek hack’lenen bir internet sitesinde (s.35)
Gel şiirler okuyup ölesiye öpüşelim (s.54)
Tanrıya doğru yola çıkarsan seni peygamber ezer (s.55)
Biraz daha alengirli hap çak! (s.39)


Ümit Yaşar Oğuzcan kıvamında Cezmi Ersöz’e çalan bu dizeler İskender’in kendine has arabeskliğini yansıtıyor. Aslında İskender’den örnek verdiğim bu dizeler günümüz gençlerinin düştüğü ortak hataları da gün yüzüne çıkrıyor. Bu vesile ile söz konusu dizelerle ilgili yorum yapmak gerekir. Marjinallik, şiirde alkollü içeceklerin geçmesi, narkotik bunalımların çokça barınması, yerli yersiz tanrı kelimesinin yırtık dondan çıkar gibi çıkması, cinselliğin pespayeliğe düşürülerek ima edilmesiyle küçük İskender yukarıdaki örneklele birlikte düşünüldüğün oranda marjinaldir. E tabii bizim bu zokayı yutmamız için daha evvel Orhan Veli, Can yücel, Ece Ayhan, Metin Eloğlu, İzzet Yasar, Mustafa Irgat okumamış olmamız gerekiyor. Ya da günümüz dergilerinde şiiri ve şiirle ilgili düşünce yazılarını takip etmememiz gerekiyor. 2009 yılında İstanbul’da Leonard Cohen’i canlı dinlemek gibi bir pespayeliğe aldanmamız için daha evvel hiç ekşi sözlük başlığı okumamış olmamız gerekecektir. Üretimin en kolay yolu olan birinci tekilden ikinci tekil şahsa yazılmış hitap cümlelerini şiir diye yutmamız için daha evvel hiç şiir yazmamış olmamız gerekir ayrıca. İskender’in bu tarzı son otuz yılın dilin felsefi gelişimini takip etmeyen gençlerin yazdığı şiirlerde de birebir gözlemlenebiliyor.

Yeni okur, küçük İskender’i, hakkında yazılan övücü yazılar ile kitap eklerinden ve eşcinselliği malzeme edilerek konuk edildiği gazete sayfalarından tanımaktadır. Yeni eleştirmenler dahil olmak üzere İskender’in kuşağına mensup eleştirmenlerin bu pespayeliklerle ilgili sustuğunu biliyoruz. Kendi kuşağı, İskender’e arkadaşlık yapmış, suç ortaklığı yapmış insanlar. Belki de acıyorlar. Atsan atılmaz, satsan satılmaz bi gözle bakıyorlar. Genç eleştimenler zaten kafayı takacak bu kadar kaliteli şairler varken İskender’in durumlarını yazmaya gerek görmüyor, üşeniyorlar.

Çok basit bir dil kullanacağım: Ne anlatıldığı, nasıl anlatıldığı hiç önemli değildir. Önemli olan “neyin nasıl anlatıldığı” ya da bir şeyin anlatılıp anlatılamayacağı ile ilgilidir. Bunun ızdırabını taşımayan metinler ne olursa olsun bu devirde şiir sayılmazlar. Kelimeleri birinci anlamlarında kullandıktan sonra art arda dizerek dize oluşturulmaz ve bunları alt alta sıralamakla şair olunmaz. Metinde, öznenin kendiyle boğuşmasının yanı sıra dille boğuşma çabası da gözlemlenmelidir. Tam da burada sözdizimsel önemi hatırlatmakta fayda var: Şiir metnini oluşturan parçaların birbiriyle sağlam/tekdüze ilişkisinden daha önemli olan şey Deleuzyen bir mantıkla bu parçaların birbiriyle kurdurulduğu parçalı ilişkidir. Yapıyı mesele etmeyen, sökmeye teşebbüs etmeyen hiçbir çabaya şiir diye yaklaşmıyoruz. Her ne kadar şüpheyle yaklaşılan bir kavram olsa da postmodernizmden bihaber sanatçının eserlerine önyargıyla yaklaşmak gerekir. Günümüz şiirinde küçük İskender’in de içinde bulunduğu kitlenin en dikkat çeken özelliği budur. Denemekten korkmak. Kendine sonsuz iman etmek. Kuşkuya düşmemek. Ben aşkımı o beni hiç sevmedi diye sevdim galiba diyebilmenin başka bir sebebi olabilir mi?

Sonuç olarak şiir âleminde kendinden söz ettirmiş bir insanın önünde birtakım engeller vardır. Parayı ya da karşı cinsi bulup uzaklaşmak. Pes etmek. Şiir yazmanın bir heves olduğunun anlaşılıp uzaklaşılması. Âlemde yer edinip kendini tekrar ederek asıl şiir okurundan uzaklaşıp kitle şairi olmak. Son söylediğim İskender’i tanımlıyor. Şöhretini istinat noktası eyleyerek kitleyi tatmin eden manzumeler ortaya koymak suretiyle şiirden erken emekli olmak.

Bu acıklı durumu minör şiire inanan kamuoyu ile paylaşmayı da bir görev bilirim.


Cihat Duman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kuru Otlar Üstüne Üzerine

Yazarın notu: Okuyacağınız yazıda sürpriz bozacak bir yorum bulunmamaktadır. İnsanlar roman okumayı bıraktılar. Film ve dizi izlemeye deva...